Son günlerde ülkenin gündemini sarsan sahte diploma skandalı, aslında sadece bir buzdağının görünen kısmı. Yıllardır adım adım inşa edilen yolsuzluk düzeninin, kurumsal çöküşün, liyakatsizliğin ve çürümenin kaçınılmaz sonucudur bu. Sadece birkaç kişinin sahte belgeyle makam sahibi olması değil mesele; mesele, bu düzenin bunu mümkün kılacak kadar denetimsiz, kayırmacı ve çürümüş olmasıdır.
Yükseköğretim Kurulu'ndan (YÖK) tutun da Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu'na (BTK), devletin en stratejik kurumlarında yer alan bazı isimlerin sahte diplomalarla görev yaptığı iddiası, artık devletin güvenilirliğini tamamen yerle bir etmiş durumda. Peki kim sordu bu insanlara: “Sen kimsin?” Kim sorguladı bu kadroları, bu atamaları?
Sahi, kim yönetti bu ülkeyi bu hâle getirene kadar?
Bugün Türkiye'de devletin kurumsal aklından değil, kliklerin ve cemaat benzeri yapılarla oluşturulmuş bir "iktidar içi mafyatik yapılanma"dan söz edebiliriz. Tarikatlar, cemaatler, yandaş vakıflar ve partili bürokratlar eliyle örülmüş bu kirli ağ, artık yalnızca siyasi değil, aynı zamanda kriminal bir nitelik taşıyor. Çünkü ortada kamu kaynaklarının talanı, ihalelerin yağması, gençlerin geleceğinin çalınması, sağlığın ve eğitimin bitirilmesi var.
Artık karşımızda bir hükümet değil, iktidar kılığına girmiş organize bir suç örgütü var.
Bugün bir memurun ya da yöneticinin sahte diplomayla makam işgal etmesi, tek başına onun suçu değildir. Ona o makamı sağlayanlar, göz yumanlar, referans olanlar, sicilini temizleyenler, belgeleri sisteme yükleyenler de aynı suça ortaktır. Bu bir hata değil, bilinçli bir tercihtir. Çünkü liyakatli insanlar, bu düzenin çarkını çeviremez. Liyakatsizliğe mecburlar ki; itiraz etmeyen, hesap sormayan, biat eden bir kadroyla ülkeyi yönetmeye devam edebilsinler.
Bugün ülkede üniversite mezunu işsiz milyonlarca genç varken, sahte belgelerle yönetici olanların sırtı sıvazlanıyor. Gerçek diploması olanlar sorgulanıyor, susturuluyor, işten atılıyor. Ülkede artık bilgili olmak değil, sadakatli olmak gerekiyor. Vicdanlı olmak değil, itaatkâr olmak değer görüyor. Böyle bir sistemde hakikat düşmanlaştırılır, halk ise seyirciye çevrilir.
Eğer bu tabloya yalnızca “ne yapalım, kaderimiz bu” diyerek bakarsak, onların suçuna ortak oluruz. Bu ülke sahte diplomalıların, yandaş müteahhitlerin, talimatla karar veren hâkimlerin, kendi yandaşından olmayanı "vatan haini" ilan eden siyasilerin insafına bırakılamaz. Bu yüzden artık sadece eleştiri değil, hesap sorma zamanıdır. Umutsuzluk değil, örgütlü öfke büyümelidir.
Bu ülkede hâlâ hakikatin peşinde koşanlar var. Gazeteciler, akademisyenler, öğrenciler, emekçiler… Her şeye rağmen direniyorlar. Çünkü biliyorlar ki: Maskeler düşecek, gerçekler görünür olacak. Ve o gün geldiğinde, iktidar kılığına girmiş bu suç çetesi yargılanacak.
Tarih, susanları değil, direnenleri yazacak.
Baran Bakır
5 Ağustos 2025