Türkiye, uzun süredir politik ve ekonomik krizin gölgesinde yönetiliyor. Emekçilerin yaşamı yoksullaşırken, kamu kaynakları iktidara yakın sermaye gruplarına peşkeş çekiliyor. Yolsuzluk, liyakatsizlik ve usulsüzlük her geçen gün derinleşiyor. Ancak her skandalın ardından ortaya çıkan tanıdık bir perde var: “FETÖ operasyonu”.
AKP iktidarı, 17-25 Aralık 2013 yolsuzluk operasyonlarının ardından “eski ortak” Fethullah Gülen yapılanmasıyla yollarını ayırdı. Bu kopuş, geçmişin suçlarını unutturmanın bir aracı olarak hızla “FETÖ” söylemi üzerinden yeni bir meşruiyet inşasına dönüştürüldü. Bugün ise FETÖ, yalnızca geçmişin değil, bugünün suçlarının da üstünü örtmekte kullanılan politik bir kaldıraç işlevi görüyor.
LGS Skandalı: Toplumsal Tepki Yükselince Günah Keçisi Hazır
Geçtiğimiz haftalarda Liselere Geçiş Sistemi (LGS) sınavına dair ortaya çıkan usulsüzlük iddiaları, halkta büyük infial yarattı. Soruların bazı özel okullarda günler öncesinden tartışıldığı, sınavdan kısa süre önce sosyal medya hesaplarında şifreleme yoluyla ipuçlarının yayıldığı öne sürüldü. Ailelerin ve eğitimcilerin tepkisi büyürken, kamuoyuna yansıyan tepkileri bastırmanın yolu yine bilindik ezberi devreye sokmak oldu: “FETÖ yapılanması sınavda etkili oldu.”
Bu açıklama, hem toplumun öfkesini sönümlemek hem de devlet içindeki gerçek sorumluları aklamak için kullanıldı. Oysa soru şudur: Her kritik devlet kurumuna “kendi kadrolarını” yerleştiren AKP, böylesine merkezi bir sınavda FETÖ’cülerin hâlâ örgütlü olmasına nasıl izin verdi? Eğer bu doğruysa, bu başlı başına bir devlet zaafıdır. Değilse, bu söylem yalnızca kendi içindeki çürümüş yapıları gizlemek içindir.
Süreklileşen Günah Keçisi Politikası
Türkiye’de artık hemen her yolsuzluk ya da organize suç yapısının açığa çıkmasında iktidar yanlısı medya aynı manşetle karşımıza çıkıyor: “FETÖ operasyonu”. Belediyelerde dönen rüşvet çarkı mı ortaya çıktı? FETÖ. Bir kamu bankasında milyar liralık kredi usulsüzlüğü mü deşifre oldu? FETÖ. Tarikatlara devredilen çocuk yurtlarında yaşanan istismarlar kamuoyunun gündemine mi geldi? Yine aynı ezber: FETÖ.
Bu retorik, yalnızca geçmişle hesaplaşmayan, aynı zamanda bugünün suçlarını da “geçmişe havale eden” bir siyasi mühendislik ürünüdür. Bu sayede AKP, hem devletteki çürümenin faturasını kendisinden uzak tutuyor, hem de sistem içi temizlik iddiasıyla halkın gözünde güven tazelemeye çalışıyor. Ancak bu temizlik göstermeliktir, çünkü temizlik ancak köklü bir sistem değişikliğiyle mümkün olabilir.
Çürümüşlüğün Kaynağı: Sermaye ve İktidar İlişkisi
Sosyalist bir perspektiften bakıldığında, bu durumu yalnızca “FETÖ taktiği” ile açıklamak yetersiz kalır. Sorunun temelinde yatan, sermaye ile devlet arasındaki yapısal ilişkilerdir. İktidarın kendisini sürdürebilmesinin koşulu, sermaye sınıfının çıkarlarını koruması, bunun için de kamusal kaynakların özel çıkarlara sunulmasıdır. Bu çarkın dönmesi için liyakat değil sadakat gerekir. İşte bu sadakat düzeni, zamanla kendi iç suç ağlarını, çetelerini ve yolsuzluk mekanizmalarını üretir.
FETÖ bu çarkın sadece bir parçasıydı. Bugün aynı çark, başka cemaatler, başka klikler, başka çıkar grupları üzerinden işlemeye devam ediyor. Yani mesele yalnızca “bir cemaatin devleti ele geçirmesi” değil, devletin zaten örgütlü suç yapılarıyla yönetiliyor oluşudur.
Gerçek Çözüm: Halk İktidarı ve Kamucu Düzen
Bu düzenden çıkışın yolu, suçları günah keçilerine havale eden göstermelik temizlikler değil; halkın kendi iktidarını kurduğu, üretimin ve yönetimin toplumun denetimine açık olduğu bir sosyalist düzendir. Eğitimden yargıya, sağlıktan kamu ihalelerine kadar tüm alanlarda şeffaflık, denetim ve eşitlik temelinde bir sistem inşa edilmedikçe, FETÖ gider, yerine başka üç harfli örgütler gelir. İsimler değişir, ancak düzen aynı kalır.
Türkiye’de emekçiler, gençler ve kadınlar artık bu çürümüş düzenin yükünü taşımak istemiyor. Ne cemaatlerin, ne tarikatların, ne de çıkar çetelerinin yönettiği bir ülke hayal ediyorlar. O ülke, ancak örgütlü halkın mücadelesiyle kurulabilir.